28 Ekim 2010 Perşembe

Sizden Ayrı Kaldım, Gayrı Kaldım!


Evet. Uzun zamandır sizlerle değilim. Malum okullar açıldı, bu yüzden de çöken bilgisayarıma ailecenek bi çözüm bulamadık. Benim bir kardeşim var ve bu sene sevgili MEB'in küçük çocukların psikolojisini bozmak için yarattığı sınavlardan biri olan SBS'ye girecek. E malum bilgisayar olunca boşluyor falan, o yüzden hâlâ evde çökmüş duruyor o öyle. Aslında ben de onun yanına çöküp "Yapma, etme. Çalışta bir şeyler yazayım. Hadi lütfen!" dedim, olmadı.

Sizden ayrı kaldığım sürede çok şey yaptım. İstanbul'a gittim falan filan. Keşke daha çok zamanım olsa da bunları size uzun uzun yazabilsem. (O değil de bu yazım pek bi söyleşi tadında oldu. İlk defa böyle yazdım. Şaşkınım.)

En kısa sürede tekrar bir şeyler yazmayı planlıyorum. İnşallah bu isteğim yerine gelir. Sıkılıyorum işte...

14 Eylül 2010 Salı

Uzaklara Gitsen de Hep Arkadaşız, Dimi Lan?!


Benim bi arkadaşım var. Daha doğrusu benim, pijamaliesek'in ve Simsponge'ın. Kısacası bizim yani. Her neyse. Biz pek severiz kendilerini. İsmi "Melis". O artık burda okumuyacak. Gidiyor. Hem de uzaklara. Uzaklara derken, İstanbul'a yani. Biz bunu duyduğumuzda pek bi üzüldük tabii ama yani o orada mutlu olucaksa yapıcak birşey yok diye düşündük. Gerçi mutlu olmicaksa da yapıcak birşey yok çünkü kendi seçimi. Karışmaya ne hakkımız var ki?! İlk başlarda zaten böyle bi garip geldi, alışamadım falan. Ama bu bi süre gidince Antalya - İstanbul falan, yokluğunda anladık. Aslında onun için en hayırlısı buydu. Bir gün biz de buradan gidicektik, ya o burda olsaydı? O da üzülmicek miydi? Belki de peşinden giderdik biz de.

O gidicek diye dün ona bi "Veda Partisi" niteliğinde bir buluşma düzenledik. Gerçi buna pek parti denemez ama yani sonuçta son kez görüşüyorduk. Son kez derken kimse ölmüyor lan. Dur. Tamam. Her zaman yaptığımız şeyleri yaptık ama bu sefer daha bi hüzünlüydük. Kimse belli etmiyordu belki ama öyleydi. Anladım ben. Birsürü fotoğraf falan filan çekildik hatıra olsun diye. Ona bi süprizimiz vardı ama göt bi tane kadın yüzünden gerçekleştiremedik. Çok küfür ettik sonra o kadına. Neyse. Sonuçta o giderken hepimiz ayrı bi hüzünlendik. Hele ben, ağlıyacak gibi falan oldum. Ki zaten "Ağlarım lan kesin." diye düşünüyordum. Neyse, allahtan öyle bi şey yapıp kendimi rezil etmedim. Ama hüzünlenmedim denilemez hani.

Şimdi o gitmiyecekmiş gibi geliyor aslında ama zaman geçtikçe, okulda yokluğunu hissettikçe anlıyacaz. Zor olucak belki hepimiz için ama, geri kalanlar olarak birbirimizi tamamliyacağımızı düşünüyorum. Bizler, iyi arkadaşlarız...


Yazının Parçası : Jack Scott - Good Bye Baby Bye Bye

12 Eylül 2010 Pazar

Çift Kişilik Embesil Takımı vol.3


Farklı bir gündü... Paramızın olmadığı bir gündü... Ama yine de evde durup sıkılmak yerine, paramız olmadan dışardaki insanları süzüp, haklarında yorumlar yapmayı tercih etmiştik. Akıl almaz ve olaylı bir şekilde kendimizi dışarı attıktan sonra "Bugün ne yapalım yaağ?" derdine düştük. Fakat bunun pek bi önemi yoktu, çünkü biz birlikteyken mutluyduk. Her şekilde eğleniyorduk.

Mal mal otobüs durağına yürümeye karar verdik. Fakat bu sefer farklı bi yoldan. Gittiğimiz yolun üstünde bir de küçük çaplı bir alışveriş merkezi vardı. "Zaten paramız yok. Girelim de zaman geçsin anasını satayım." edasıyla alışveriş merkezine girdikten sonra mal mal reyonları dolaşmaya başladık. Scizhy'nin aklına bir fikir gelmiş olmalıydı ki çekinerekten ve üstüne heycanlanaraktan bana doğru yaklaşmaya başladı ve : " Nuut. şunlardan yiyelim mi?" dedi. O an beni şeytan dürtmüş olucak ki "Yiyelim ulan!" dedim. Bir elimde enerji içeceği diğer elimde bi kaç poşet ile "Alışveriş yapıyorum. Kan şekerim düştü. Ay şunu içiyorum, iyi geliyor inanır mısın?" edasıyla insanların gözlerinin içine baka baka ilerliyorum reyon reyon. Fakat öyle anlar oluyor ki Scizhy bizi yakalatıcak diye pek bi korkuyorum. Kendisi heyecanlı bir kişiliğe sahip olduğundan heran yakalatabilme potansiyeline sahip. Tamam. Bende heyecanlıyımdır ama yani tehlikeli derecede değil. Neyse o gün olaysız bi şekilde bitti. Günün sonunda içimde garip bi pişmanlık ve "Cehenneme gidicem ulan!" korkusu vardı ama yine de bu işten zevk almıştım sanırım.

Ertesi gün yine böyle gezerken ufukta aniden bir 3M'li "Migros" gözüktü. Ayaklarımız biz istemesekte oraya doğru yöneldi. Yine reyonları gezerken promotörün biri "Efendim, bu çiğköftemiz yeni. Gerçekten çok lezzetli. İsterseniz en küçük boyundan verebilirim..." derken Scizhy birden "Alalım" dedi. Ben "Noluyor lan?!" ifadesiyle onun gözlerinin içine bakarken o elinde küçük boy çiğ köfte paketiyle ilerledi en sakin reyona doğru. Orda birden çiğ köfteyi garip şekiller eşliğinde yemeye başladı. Ne yalan söyliyim o kadar canım istemişti ki karşı koyamadım. Bende yemeye başladım. Ayriyetten yerken de "Scizhy, öbür tarafta bunun cezasını sike sike ödiyeceğiz. Biliyorsun dimi?" diye sayıklıyordum. "Tamam. Bunu yedik, bitti. Şimdi sakince burayı terk edebiliriz." derken birden kendimi çikolata reyonunda buldum. Scizhy, elinde en pahallı ithal çikolatayla yanıma geldi, açtı ve yemeye başladı. Nedense o gün, herşey gözüme mükemmel gelmeye başlamıştı ki ona da eşlik ettim. Allahtan bu sondu. Bu sefer de ben bi kurnazlık yapıp "Bebek Bezleri" reyonuna gittim. Şans bu ya. Orda ki en güzel ıslak mendili açıp elimi silmeye başlıyordum ki reyon arasından sarı kıyafetli güvenlik görevlisi adeta bir güneş gibi açıverdi. O an başımdan kaynar sular dökülmekle kalmayıp, haşlandığımı da hissediyordum. Elimde ıslak mendil, koşar adımlarla ilerlerken çaktırmadan güvenlik görevlisini izliyorum. Herifin benim açtığım ıslak mendile doğru yönelişini gördükçe gördüğüm beyaz ışık sanki daha da yoğunlaşıyor. Hatta ve hatta o ıslak mendilin kapağını açıp, telsizine doğru bişeyler söylerken görünce o beyaz ışık eşliğinde adama gidip "Abeyy, ben ettim sen etme. Köpeğin olam. Neyse parası vereyim, aramızda kalsıııın abeey." diyesim geliyordu ki Scizhy kolumdan çekip beni çıkış kapısına doğru yöneltti. O kapıya yaklaştığımda sanki tüm güvenlik görevlileri önümüzü kesip, "Hırsızlaaar!" diye bağıracaklarmış gibime geliyordu. O mağzanın kapısından çıktığımda o kadar rahatlamıştım ki anlatamam. Hayatta en çok korktuğum zamanlardan bir tanesiydi. O günden sonra bir daha(çokçok zor bi durumda kalmadıkça) böyle bir şey yapmamaya yemin ettim...

Bu yaşananlar zor... Bi daha yapmayı düşünmek çok daha zor ve ürkütücü...

29 Ağustos 2010 Pazar

Her Türlü Kedi Eve Getirilir

Sevgili Simsponge'ciğim yine bir 'mim'leme olayına beni alet etmiş. Bu sefer hayvanlarla olan ilgi alakalarımı yazacağım sanırım. Aslında hayvanları falan çok severim ama yani hayvanlarla pek bi geçmişim yok. Bi kaç bişeyi size yazayim dedim.


Kedi : Soğuk bir kış günüydü. Sırtımda çantam sallana sallana , 'Okul Yolu Düz Gider' şarkısını söyleye söyleye okula gidiyordum. Okula varmama az kalmıştı ki bir veterinerin önünde viyak viyak bağıran ses. Saat sabahın 07.00'si. Bi kaç kişi bu kutunun başında çember şeklinde toplanmış fakat açmaya cesaretleri yok. Ben bir halk kahramanı edasıyla geçtim ve kutuyu açtım. Daha gözleri açılmamış ,tüyleri yeni çıkmış bi kedi çıktı kutudan. Gerçi bian korkmuştum kutudan 500.000 çıkıcak diye. Neyse. O gün de söylentiye göre öğretmenler greve gidicekti , dersler boş geçicekti. Ben aldım kediyi okula götürdüm , nasıl olsa hoca yoktur diye sallana sallana girerken bi baktım içeride bir cadıdan farkı olmayan rüküş mü rüküş Türkçe öğretmenimiz. O sırada ayak üstü bana laf soktu ve "Çabuk o kediyi dışarı bi yere at!" dedi. Allahtan anasınıfları devresinde annemin çok yakın bi arkadaşı öğretmenlik yapıyordu. Kediyi oraya bırakıp cadı karıya "Dışarı saldım." dedim. Son 2 ders beden eğitimiydi. O sırada eczaneye gidip şırınga aldım. Marketten de süt. Şırıngayla sütü içer içmez uyudu zaten. Okul sonunda eve götürdüm. Annem evde hayvan istemez. Apartmana girer girmez anneme "Anne sana birşey getirdim ama sakın korkma tamam mı?" dememle birlikte apartmanda bir çığlık duyuldu. Ama tabii meraklanılacak bişey yok , annemin çığlığıydı. Neyse. Bi gecelik kabul etti. Babam falan da olay yaptı tabii ama ısındılar gibi onlarda. Daha yavru olduğu için bütün gece miyavladı. Tabii bu durum babamı çok rahatsız etti ve 2 gün sonunda kuzenime bırakmak zorunda kaldım. Şimdi ise 4 tane şeker mi şeker yavruları var...




Balık : Hatırladığım kadarıyla sinekler ve karıncalar dışında eve giren ilk hayvandı. Kardeşim ve ben bayram harçlıklarımızın tamamını balıklarımızın rahat rahat yaşıyıp , yüzmeleri için harcamıştık. İsimleri Jeny'le Beny'di. Hatta ilk gece Jeny ölmüş , sabah uyandığımızda fark etmiştik. Evin önündeki daha fidan evresinde olan ağacın yanına gömmüştük. Yeni bir balık almak için pet shopa gittiğimizde dayanamayıp bissürü bişiler almıştık. Olan paramızda bitmişti. Çok uzun süre bunlara baktıktan sonra bigün babamın gereksiz bi şekilde hayvan sevgisi hormonu tavan yaptı ve sularını değiştirmeye çalıştı. Başaramadı. Başaramadı derken su pis kalmadı hani. Fanusu kırdı sevgili babam. Balıkları zor kurtardık. Biz balıklarımıza bi süre küçük bi fanusta baktıktan sonra artık üst komşumuzdaki akvaryuma bırakmanın vakti geldiğini anladık. Onlar hâlâ üst komşumuzun akvaryumunda sere serpe yüzüyorlar...



Tavşan : Yengeme nereden estiyse tavşan almış. 2 gün suretle bize bırakmıştı. Biz bunları pek sevdik ama kötü kokuyorlardı. Aslında çok tatlılardı. Ne zaman sevmeye kalksak kaçıyorlardı falan. Bu yüzden pek ısınamamıştık biz kardeşimle bunlara. Yine de iyi baktık. Ama ne zaman biz dışarı çıksak kafese baktığımızda kapağı açık ve boş bi şekilde buluyoduk. Bütün evde bunları arıyoduk , mutlaka bi yerleri kemiriyorlardı. Annem çok gıcık kaptı bu durumdan ve biran önce göndermeye baktı. Tabii o 2 gün anneme 2 yıl gibi gelmedi değil hani.





Papağan : Teyzemlerin bi papağanı vardı. İsmi Çarli'ydi. Çok şirin bişeydi. Herşeyi çok çabuk kapıyodu. Ama yanarım yanarım bi küfür öğretemediğime yanarım. Ha hayvanın öğrenemiyeceğinden değil. Teyzemlerin bişey diyeceğinden korktuğum için öğretemedim. Neyse. Bayağı konuşurdu bu. Pek de ıssırgaç bişeydi. Her önüne geleni ıssırırdı. Hiç unutmam teyzem arkasını dönmüş telefonla konuşurken poposunu ıssırmıştı. Ne gülmüştüm. Eniştem kafesinden çıkarıp , serbest bıraktığında evde resmen fırtınalar eserdi. Yakalayana kadar kıçını yırtardı resmen. O görüntü de zaten ayrı bi komediydi. Ama yani Çarli güzeldi. Severdim. Sonra teyzemler onu bi yere verdiler falan. Ama teyzem de özlemiyor değil hani.




Sizde 'mim'lendiniz. Kaçışınız YOK! :

emrefid
nuterlinesq

28 Ağustos 2010 Cumartesi

'90'lar : Köpek Yılları


Sanırım bugün farklı birşey yaptık. Bugün arkadaşımdaydım. Neden bilmiyorum ama aşk yaşantısını PuCCa'ya benzetiyorum. Bu yüzden ona ŞuCCa diyorum. Neyse. Biz ŞuCCa'yla böyle oturuyoruz , film falan izliyoruz derken bu bana eskiii erkek arkadaşının geliceğini söyledi. Bana bu çocuğu aylar öncesinden göstermişti ama internetten falan. Öyle canlı görmedim. Çocuk geldi. Lan benle direk konuşmaya başladı , sanki yıllardır tanışıyoruz. Ben bu duruma alışmaya çalışıyodum ki bunlar muhabbeti ilerlettiler arkamda. Ben de o sırada mak gibi bilgisiyarda takılıyorum. Tabii takılmak denirse. Önümdeki camdan bunların birbirlerine olan yakınlaşmalarını da izlemiyor değilim hani.


Zaman öyle veya böyle geçti gitti. Bu sırada benim odadan uzaklaştığım , ders çalışacağım bahanesiyle evde tur attığım , ŞuCCa'nın kedisiyle oynadığım zamanlar oldu. Böylece geldi geçti. Herkes acıktı. Daha doğrusu ben acıktığımı söyleyince herkes acıktığını anladı. ŞuCCa beni cimcikleyerek evden yiyecek bişeyler alma bahanesiyle yolladı. Halbuki teknolojinin ilerlediğini , bir telefon ettiğimizde yemek istediğimiz şeyi insanların kapmızın önüne kadar getirdiklerini biliyorduk ikimizde.


Ben gittim , geldim , yedik-içtik-sıçtık derken konu nerden geldiyse 1990'lara geldi. Bu konu hakkında muhabbet ederken bi baktık birimizin elinde laptop , 90'lardaki şarkı isimlerini yazıp , kliplerini izliyoruz. Neredeyse tüm şarkıları izledik ve hepsini hâlâ ezbere bildiğimiz ortaya çıktı. Önce herkeste olan bi utangaçlık söz konusuydu ki şarkılar geçtikçe kendimizi daha çok kaptırıyorduk sanki. Bunu cidden herkese tavsiye ediyorum. Sıkıldıkça falan sürekli 90'ların kliplerini izleyin. İnanın çok eğleniyorsunuz. Öyle böyle değil. Biz klipleri izlerken fark ettik ki her ama her klipte bir köpek var. Hatta Tarkan'ın 'Kıl Oldum Abi' klibinde oynayan köpek klibin sonunda buna havlıyor , saldırmaya çalışıyor falan. Acaip komik yani. Kıyafetler , saçlar , takılar , tokalar vs. , herşey çok değişik , komik. Yonca Evcimik'in kliplerine mutlaka bakın bu arada. Neyse. Biz kliplere falan bakıyoruz ki bi baktık ŞuCCa'nın eski boyfirendi birden Bandıra Bandıra'yı dans ederek söylemeye başladı. Sanırım ŞuCCa o sırada ne kadar büyük bi aptallık yaptığının farkına varmıştı. Çünkü eski sevgilisi karşısında şuurunu kaybetmiş bir şekilde dans edip , şarkı söylüyordu. Çocuğu kendine getirmek zor oldu tabii...


Bugün 90'lara gittik. Ne gördük ? Hiç birşey. Ama ben şunu anladım ki her moda güzel değil gençler. Hele 90'ların ki kadar sikik bi tasarım hayatımda görmedim. Bakın 80'ler demiyorum.


Hayat böyle geçiyor işte... Gelicek kuşakta bizden böyle bahsedicek...

Yazının Şarkısı : Yonca Evcimik - Abone

17 Ağustos 2010 Salı

Ev Yapımı İce Tea'miz Mevcuttur.


Son günlerde BİM'de olan İce Tea'lerin fiyatının düşük olması nedeniyle evimizde İce Tea'miz eksik olmuyor. Ben çok kısa bi süre öncesine kadar kola bağımlısıydım. Annemler sürekli "Kola içmeeee. Miden delinir bak." gibi şeyler saçmalarlardı. Kolayı bıraktım ama saçmalamaları hâlâ bitmedi. Sanırım bu onlarda gelenek halini aldı. Ya da bağımlılık yarattı.

Dışarı çıktıysam eğer eve gelirken mutalak BİM'e uğrayıp İce Tea alıyorum. Günde 1 litre bitiyor hani. Mutluyum da bu durumdan. Annemler ilk başta bu duruma sevinmişlerdi. Ya da öyle görünüyolardı. Sonra zaman geçtikçe annem bana "Bak ben sana evde yapayım. Çok daha güzel olur. Vallahi bak. Deden bize hep yapardı..." demeye başladı. Biliyorum. O da saçmaladığının farkındaydı ama bunun önüne geçemiyordu sanırım. Sürekli bana bunu söyledi söyledi söyledi. Bi ara sustu. "Kesin bıraktı peşimi. Rahatladım beee!.." derken bi süre sonra bu şamataya babamda karıştı. İkisi dört bir yandan beynimi sikmeye devam ettiler. Bundan zevk mi alıyorlar yoksa sıkıntıdan mı yapıyorlar anlıyamadım doğrusu.

Geçen gün sabah uyanmışım , yüzümü yıkamışım , kendime gelmem için gidip bir bardak İce Tea içmeye ihtiyacım var. Gittim , dolabı açtım. Heyecan içerisinde döktüm İce Tea'mı bardağa. Öncesinde İce Tea'nin rengi bana biraz koyu geldi , kendi kendime "Lan daha yeni uyandın. Ondan öyle geliyor. Kes sesini de iç , kendine gel." dedim. Tabii o sırada hemen 2 adım ötemde annem beni büyük bir merakla izliyor , adeta bardağı ağzıma götürüşümden tut , yudumların boğazımdan inişine kadar dikkat ediyordu. Aslında benim o bakışlardan şüphelenmem lazımdı ama işte insan uykudan yeni uyanınca yapıyor böyle salaklıklar arada sırada. Neyse. İlk yudum İce Tea'mi içtim , garip bi tat var. Sonra küçük bi yudum daha içtim ve sonra bir küçük yudum daha. Anladım ki zeki anneciğim "Kendi çapında İCE TEA" yapmış ve bunu bana yutturmaya çalışıyor. Yemezleeeeer.(ilk başlarda yiyor gibiydim de sonradan dank etti. neyse demiştim ya yeni uyanmıştım diye.)

Bende de kurnazlık yok değil hani. Gerçi annem böyle kurnaz olduktan sonra benim olmam normal olmazdı hani. "Anne bak bunun tadı bi acaip , sanki bozulmuş. Bi içsenee." dedim. Tuhaf ve tedirgin bakışlar içerisinde içmeye başladı ve üstüne "Yooo. Bence gayet güzel." dedi. Sonrasında anneme olayı patlattım. Yuttuğumu sandığı için yemediğimi öğrenince üzüldü sanki biraz ama unutmasın ki ben de onun oğluyum. Ha bi de şu var üstünden bi kaç gün geçtikten sonra bana "Nuuut , içme o benim yaptığım İCE TEA'yi. Bozulmuş o." demez mi? Valla çok sinir oldum. Ama o da anladı sonra ne kadar saçma bişey yaptığını.

Hayat zor... Annelerle uğraşmak çok daha zor...

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Çocukluğumu Mimlediler. Evet.


Şimdi Finduilas'ın başlatmış olduğu 'mim'leme olayına Simsponge'ciğim beni de alet etmiş bulundu. Ha kötü mü oldu diyecek olursanız , onu yazmaya başlayınca anlıyacağım. Yok ya. Kötü olmamıştır bence. Sanırım çocukluğumdan aklımda kalan bir takım saçmalıkları yazıcam. Ya hatırladığım kadarıylan benim çocukluğumda pek bişi olmamıştı. Belki de olmuştur. Neyse. Yazıcaz , görücez.

Hadi o zaman. Başlıyalım.

Oyuncak Trex : Evimiz yaklaşık 6 sene öncesinde tadilata girdi ve o zamandan beri kardeşimle odalarımız ayrı. Ondan öncesinde hep aynı odayı paylaşırdık ve odamızın baş köşesinde hep Canavar Trex olurdu. Gelen geçen korkardı zavallı dinazordan. Halbuki sert , asi , hırçın görünüşünden başka bi zararı yoktu insanlara. Gerçi çoğu zaman da işimize yaramıyor değildi hani.

Dede Demiri : Bizim eski evimiz küçük bişeydi böyle ama bahçesi falan vardı. Bizim bahçede hep dedemin demiri dururdu. O neyse artık ben de bilmiyorum. Garip bişeydi , sanki böyle eski dükkan kepenkleri gibi. Ben onun içine girip oynardım falan. O demir 3 kez benim üzerime düştü. Hepsini de çok iyi hatırlıyorum. Ama tek hatırladığım sahne , o demirin altında kendimi yırtarken ellerimi ufka doğru uzatıp "Yardım ediiiiiiiiiinnn!!!!" diye bağırmam. İkinci düşüşünde kuzenim karşımda durup mal mal beni izlemişti. Çok sinirlenmiştim , o sinirle daha bi yırtmıştım kendimi. Üçüncü düşüşünde ise hastanelik olmuştum. Hatta babam bana Toto almuştı.


Winnie The Pooh : Ben küçükken Winnie The Pooh'u çok severdim. Öyle severdim ki bunu bilmeyen yoktu hani. Nerde Winnie'li bi şey görsem 200 metre uzaktan fark ederdim. Yaklaşık 2 sene öncesine kadar da nevresim takımım , perdem , saatim vs. hâlâ Winnie'liydi. Odamda bi köşede hala duruyor onla olan anılarım. Bi keresinde babamla iddiaya girmiştik ve kazanmıştım. Ödül olarak bana koccaamaaan bi Winnie almıştım. Ne salaktım. Onu giydirirdim bile. Hatta sabah 07.00'da atv'de çizgi filmi başladığında mal gibi karşısında Winnie'li bardaklarımı sallardım. (neyse her insan çocukken salaktır.)


Atlı Karınca Sevdası : Dizilerde falan görürdüm böyle atlı karıncaları. Çok hoşuma giderdi ama o zamanlar buralara gelmemişti daha. Yaklaşık 8 sene önce falan bindim. Tahmin ettiğim gibi eğlenceli çıkmayınca oturdum ağladım.


Çılgın Bediş : Hatırladığım kadarıyla hayatımın ilk dizisi.


Ruhsar : Zamanında her bölümünü en az 6 kere izlediğim ve repliklerini ezberlediğim dizi. (Bak Ruşen amcanın oğlu Sedat'a ...)


Tavuklar Firarda : İlk gitmek istediğim sinema filmi.


Ebru Gündeş : Televizyona çıkınca "İşte benim aşkımmmmmm!!!!111birbirbir Böhöööö." diye ağladığım ve o zamanlar şarkılarının neredeyse tamamını ezbere bildiğim sanatçı.(bazıları hala aklımda ama çaktırmıyorum.)


Üst Komşu Sebahat : Teyzem beni çok severdi. Hep ananeme kaçırırdı. Ben de evimden başka yerde yatamazdım. Gece basardım yaygarayı. Ya babam gelip beni alırdı , ya da teyzem her istediğimi yapardı. Bi keresinde cıvıtmıştım ve teyzem , evin her köşesinde en az 8 kez ayağında sallamıştı beni. En sonunda dayanamayıp üst komşularını çağırmıştı ve kadın bana öyle bi bakmıştı ki şimdi kadını görsem tanımamazlıktan geliyorum. O zamandan beri de ismi Seb...'le başlayan kişilere hep bi önyargılı olurum.


Beğendik : O zamanlar en çok sevdiğim alışveriş merkezi. Ananem her maaşında beni oraya yemeğe götürürdü ve o gün onlarda kalırdım. Yemeğe gittiğim gün benden mutlusu olamazdı.


Falım Sakızcılık : Annemin büyük kuzeni Falım Sakızcılık'ın bölge müdürüydü ve dayımı da yanında işe almıştı. Dayım arabayla heryeri gezip , marketlere sakız dağıtıyordu. Genel olarak yanında ben de gidiyordum. Güyaa yardım ediyordum ama aslında bana eğlence oluyordu. Dayımın her zaman fazladan 1 güneş gözlüğü olurdu yanında ve birini bana verirdi. O zamanlar benden havası yoktu. Hele ki köylere gittiğimiz de. Sanarsın ki köye Bradd Pitt gelmiş. Öyle bi hava yaratırdım kendime.


Basketbol Kursu : Sanırım her erkek çocuğun hayatında bu kurs olmuştur. Annem beni yazdırdığı zaman çok heycanlanmıştım. "Ohhaaa! Benim de boyum uupppuuuzzuuun olucak. Oliiiy!" diye sevinmiştim. Halbuki gittiğimde sadece top yürütmeyi öğrettiler. Yürütmek derken çalmak değil hani , topla yürümeyi.


Burger King : Annem her götürdüğünde Kids Menülerden yerdim. Ve o akıl almaz taçları takmadan , şimdi bir bacağımın bile sığmicağı masalarda oturmadan asla yemezdim.


Ana Okulu : İlk okul günüme beni teyzem götürmüştü. Bana söz vermişti tüm gün yanında olucam diye. Ben orda insanların mal mal dönmedolap oynamasını izlemeye dalmışken arkama baktığımda teyzem yoktu. Yaygarayı basa basa koridora çıktım ve teyzem ordaydı. Yere hemen bi kalem atıp "Kalemim düştü. Onu almaya geldim." numarasını uydurdu ve bende buna kandım.

İyi ki de pek bişi olmamış çocukluğumda. Olsa daha ne kadar yazardım kim bilir?..



Sen de mimlendin olm :

Neyin Peşindesin

Bunlara da Bakmak İsterseniz :

Related Posts with Thumbnails