29 Ağustos 2010 Pazar

Her Türlü Kedi Eve Getirilir

Sevgili Simsponge'ciğim yine bir 'mim'leme olayına beni alet etmiş. Bu sefer hayvanlarla olan ilgi alakalarımı yazacağım sanırım. Aslında hayvanları falan çok severim ama yani hayvanlarla pek bi geçmişim yok. Bi kaç bişeyi size yazayim dedim.


Kedi : Soğuk bir kış günüydü. Sırtımda çantam sallana sallana , 'Okul Yolu Düz Gider' şarkısını söyleye söyleye okula gidiyordum. Okula varmama az kalmıştı ki bir veterinerin önünde viyak viyak bağıran ses. Saat sabahın 07.00'si. Bi kaç kişi bu kutunun başında çember şeklinde toplanmış fakat açmaya cesaretleri yok. Ben bir halk kahramanı edasıyla geçtim ve kutuyu açtım. Daha gözleri açılmamış ,tüyleri yeni çıkmış bi kedi çıktı kutudan. Gerçi bian korkmuştum kutudan 500.000 çıkıcak diye. Neyse. O gün de söylentiye göre öğretmenler greve gidicekti , dersler boş geçicekti. Ben aldım kediyi okula götürdüm , nasıl olsa hoca yoktur diye sallana sallana girerken bi baktım içeride bir cadıdan farkı olmayan rüküş mü rüküş Türkçe öğretmenimiz. O sırada ayak üstü bana laf soktu ve "Çabuk o kediyi dışarı bi yere at!" dedi. Allahtan anasınıfları devresinde annemin çok yakın bi arkadaşı öğretmenlik yapıyordu. Kediyi oraya bırakıp cadı karıya "Dışarı saldım." dedim. Son 2 ders beden eğitimiydi. O sırada eczaneye gidip şırınga aldım. Marketten de süt. Şırıngayla sütü içer içmez uyudu zaten. Okul sonunda eve götürdüm. Annem evde hayvan istemez. Apartmana girer girmez anneme "Anne sana birşey getirdim ama sakın korkma tamam mı?" dememle birlikte apartmanda bir çığlık duyuldu. Ama tabii meraklanılacak bişey yok , annemin çığlığıydı. Neyse. Bi gecelik kabul etti. Babam falan da olay yaptı tabii ama ısındılar gibi onlarda. Daha yavru olduğu için bütün gece miyavladı. Tabii bu durum babamı çok rahatsız etti ve 2 gün sonunda kuzenime bırakmak zorunda kaldım. Şimdi ise 4 tane şeker mi şeker yavruları var...




Balık : Hatırladığım kadarıyla sinekler ve karıncalar dışında eve giren ilk hayvandı. Kardeşim ve ben bayram harçlıklarımızın tamamını balıklarımızın rahat rahat yaşıyıp , yüzmeleri için harcamıştık. İsimleri Jeny'le Beny'di. Hatta ilk gece Jeny ölmüş , sabah uyandığımızda fark etmiştik. Evin önündeki daha fidan evresinde olan ağacın yanına gömmüştük. Yeni bir balık almak için pet shopa gittiğimizde dayanamayıp bissürü bişiler almıştık. Olan paramızda bitmişti. Çok uzun süre bunlara baktıktan sonra bigün babamın gereksiz bi şekilde hayvan sevgisi hormonu tavan yaptı ve sularını değiştirmeye çalıştı. Başaramadı. Başaramadı derken su pis kalmadı hani. Fanusu kırdı sevgili babam. Balıkları zor kurtardık. Biz balıklarımıza bi süre küçük bi fanusta baktıktan sonra artık üst komşumuzdaki akvaryuma bırakmanın vakti geldiğini anladık. Onlar hâlâ üst komşumuzun akvaryumunda sere serpe yüzüyorlar...



Tavşan : Yengeme nereden estiyse tavşan almış. 2 gün suretle bize bırakmıştı. Biz bunları pek sevdik ama kötü kokuyorlardı. Aslında çok tatlılardı. Ne zaman sevmeye kalksak kaçıyorlardı falan. Bu yüzden pek ısınamamıştık biz kardeşimle bunlara. Yine de iyi baktık. Ama ne zaman biz dışarı çıksak kafese baktığımızda kapağı açık ve boş bi şekilde buluyoduk. Bütün evde bunları arıyoduk , mutlaka bi yerleri kemiriyorlardı. Annem çok gıcık kaptı bu durumdan ve biran önce göndermeye baktı. Tabii o 2 gün anneme 2 yıl gibi gelmedi değil hani.





Papağan : Teyzemlerin bi papağanı vardı. İsmi Çarli'ydi. Çok şirin bişeydi. Herşeyi çok çabuk kapıyodu. Ama yanarım yanarım bi küfür öğretemediğime yanarım. Ha hayvanın öğrenemiyeceğinden değil. Teyzemlerin bişey diyeceğinden korktuğum için öğretemedim. Neyse. Bayağı konuşurdu bu. Pek de ıssırgaç bişeydi. Her önüne geleni ıssırırdı. Hiç unutmam teyzem arkasını dönmüş telefonla konuşurken poposunu ıssırmıştı. Ne gülmüştüm. Eniştem kafesinden çıkarıp , serbest bıraktığında evde resmen fırtınalar eserdi. Yakalayana kadar kıçını yırtardı resmen. O görüntü de zaten ayrı bi komediydi. Ama yani Çarli güzeldi. Severdim. Sonra teyzemler onu bi yere verdiler falan. Ama teyzem de özlemiyor değil hani.




Sizde 'mim'lendiniz. Kaçışınız YOK! :

emrefid
nuterlinesq

28 Ağustos 2010 Cumartesi

'90'lar : Köpek Yılları


Sanırım bugün farklı birşey yaptık. Bugün arkadaşımdaydım. Neden bilmiyorum ama aşk yaşantısını PuCCa'ya benzetiyorum. Bu yüzden ona ŞuCCa diyorum. Neyse. Biz ŞuCCa'yla böyle oturuyoruz , film falan izliyoruz derken bu bana eskiii erkek arkadaşının geliceğini söyledi. Bana bu çocuğu aylar öncesinden göstermişti ama internetten falan. Öyle canlı görmedim. Çocuk geldi. Lan benle direk konuşmaya başladı , sanki yıllardır tanışıyoruz. Ben bu duruma alışmaya çalışıyodum ki bunlar muhabbeti ilerlettiler arkamda. Ben de o sırada mak gibi bilgisiyarda takılıyorum. Tabii takılmak denirse. Önümdeki camdan bunların birbirlerine olan yakınlaşmalarını da izlemiyor değilim hani.


Zaman öyle veya böyle geçti gitti. Bu sırada benim odadan uzaklaştığım , ders çalışacağım bahanesiyle evde tur attığım , ŞuCCa'nın kedisiyle oynadığım zamanlar oldu. Böylece geldi geçti. Herkes acıktı. Daha doğrusu ben acıktığımı söyleyince herkes acıktığını anladı. ŞuCCa beni cimcikleyerek evden yiyecek bişeyler alma bahanesiyle yolladı. Halbuki teknolojinin ilerlediğini , bir telefon ettiğimizde yemek istediğimiz şeyi insanların kapmızın önüne kadar getirdiklerini biliyorduk ikimizde.


Ben gittim , geldim , yedik-içtik-sıçtık derken konu nerden geldiyse 1990'lara geldi. Bu konu hakkında muhabbet ederken bi baktık birimizin elinde laptop , 90'lardaki şarkı isimlerini yazıp , kliplerini izliyoruz. Neredeyse tüm şarkıları izledik ve hepsini hâlâ ezbere bildiğimiz ortaya çıktı. Önce herkeste olan bi utangaçlık söz konusuydu ki şarkılar geçtikçe kendimizi daha çok kaptırıyorduk sanki. Bunu cidden herkese tavsiye ediyorum. Sıkıldıkça falan sürekli 90'ların kliplerini izleyin. İnanın çok eğleniyorsunuz. Öyle böyle değil. Biz klipleri izlerken fark ettik ki her ama her klipte bir köpek var. Hatta Tarkan'ın 'Kıl Oldum Abi' klibinde oynayan köpek klibin sonunda buna havlıyor , saldırmaya çalışıyor falan. Acaip komik yani. Kıyafetler , saçlar , takılar , tokalar vs. , herşey çok değişik , komik. Yonca Evcimik'in kliplerine mutlaka bakın bu arada. Neyse. Biz kliplere falan bakıyoruz ki bi baktık ŞuCCa'nın eski boyfirendi birden Bandıra Bandıra'yı dans ederek söylemeye başladı. Sanırım ŞuCCa o sırada ne kadar büyük bi aptallık yaptığının farkına varmıştı. Çünkü eski sevgilisi karşısında şuurunu kaybetmiş bir şekilde dans edip , şarkı söylüyordu. Çocuğu kendine getirmek zor oldu tabii...


Bugün 90'lara gittik. Ne gördük ? Hiç birşey. Ama ben şunu anladım ki her moda güzel değil gençler. Hele 90'ların ki kadar sikik bi tasarım hayatımda görmedim. Bakın 80'ler demiyorum.


Hayat böyle geçiyor işte... Gelicek kuşakta bizden böyle bahsedicek...

Yazının Şarkısı : Yonca Evcimik - Abone

17 Ağustos 2010 Salı

Ev Yapımı İce Tea'miz Mevcuttur.


Son günlerde BİM'de olan İce Tea'lerin fiyatının düşük olması nedeniyle evimizde İce Tea'miz eksik olmuyor. Ben çok kısa bi süre öncesine kadar kola bağımlısıydım. Annemler sürekli "Kola içmeeee. Miden delinir bak." gibi şeyler saçmalarlardı. Kolayı bıraktım ama saçmalamaları hâlâ bitmedi. Sanırım bu onlarda gelenek halini aldı. Ya da bağımlılık yarattı.

Dışarı çıktıysam eğer eve gelirken mutalak BİM'e uğrayıp İce Tea alıyorum. Günde 1 litre bitiyor hani. Mutluyum da bu durumdan. Annemler ilk başta bu duruma sevinmişlerdi. Ya da öyle görünüyolardı. Sonra zaman geçtikçe annem bana "Bak ben sana evde yapayım. Çok daha güzel olur. Vallahi bak. Deden bize hep yapardı..." demeye başladı. Biliyorum. O da saçmaladığının farkındaydı ama bunun önüne geçemiyordu sanırım. Sürekli bana bunu söyledi söyledi söyledi. Bi ara sustu. "Kesin bıraktı peşimi. Rahatladım beee!.." derken bi süre sonra bu şamataya babamda karıştı. İkisi dört bir yandan beynimi sikmeye devam ettiler. Bundan zevk mi alıyorlar yoksa sıkıntıdan mı yapıyorlar anlıyamadım doğrusu.

Geçen gün sabah uyanmışım , yüzümü yıkamışım , kendime gelmem için gidip bir bardak İce Tea içmeye ihtiyacım var. Gittim , dolabı açtım. Heyecan içerisinde döktüm İce Tea'mı bardağa. Öncesinde İce Tea'nin rengi bana biraz koyu geldi , kendi kendime "Lan daha yeni uyandın. Ondan öyle geliyor. Kes sesini de iç , kendine gel." dedim. Tabii o sırada hemen 2 adım ötemde annem beni büyük bir merakla izliyor , adeta bardağı ağzıma götürüşümden tut , yudumların boğazımdan inişine kadar dikkat ediyordu. Aslında benim o bakışlardan şüphelenmem lazımdı ama işte insan uykudan yeni uyanınca yapıyor böyle salaklıklar arada sırada. Neyse. İlk yudum İce Tea'mi içtim , garip bi tat var. Sonra küçük bi yudum daha içtim ve sonra bir küçük yudum daha. Anladım ki zeki anneciğim "Kendi çapında İCE TEA" yapmış ve bunu bana yutturmaya çalışıyor. Yemezleeeeer.(ilk başlarda yiyor gibiydim de sonradan dank etti. neyse demiştim ya yeni uyanmıştım diye.)

Bende de kurnazlık yok değil hani. Gerçi annem böyle kurnaz olduktan sonra benim olmam normal olmazdı hani. "Anne bak bunun tadı bi acaip , sanki bozulmuş. Bi içsenee." dedim. Tuhaf ve tedirgin bakışlar içerisinde içmeye başladı ve üstüne "Yooo. Bence gayet güzel." dedi. Sonrasında anneme olayı patlattım. Yuttuğumu sandığı için yemediğimi öğrenince üzüldü sanki biraz ama unutmasın ki ben de onun oğluyum. Ha bi de şu var üstünden bi kaç gün geçtikten sonra bana "Nuuut , içme o benim yaptığım İCE TEA'yi. Bozulmuş o." demez mi? Valla çok sinir oldum. Ama o da anladı sonra ne kadar saçma bişey yaptığını.

Hayat zor... Annelerle uğraşmak çok daha zor...

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Çocukluğumu Mimlediler. Evet.


Şimdi Finduilas'ın başlatmış olduğu 'mim'leme olayına Simsponge'ciğim beni de alet etmiş bulundu. Ha kötü mü oldu diyecek olursanız , onu yazmaya başlayınca anlıyacağım. Yok ya. Kötü olmamıştır bence. Sanırım çocukluğumdan aklımda kalan bir takım saçmalıkları yazıcam. Ya hatırladığım kadarıylan benim çocukluğumda pek bişi olmamıştı. Belki de olmuştur. Neyse. Yazıcaz , görücez.

Hadi o zaman. Başlıyalım.

Oyuncak Trex : Evimiz yaklaşık 6 sene öncesinde tadilata girdi ve o zamandan beri kardeşimle odalarımız ayrı. Ondan öncesinde hep aynı odayı paylaşırdık ve odamızın baş köşesinde hep Canavar Trex olurdu. Gelen geçen korkardı zavallı dinazordan. Halbuki sert , asi , hırçın görünüşünden başka bi zararı yoktu insanlara. Gerçi çoğu zaman da işimize yaramıyor değildi hani.

Dede Demiri : Bizim eski evimiz küçük bişeydi böyle ama bahçesi falan vardı. Bizim bahçede hep dedemin demiri dururdu. O neyse artık ben de bilmiyorum. Garip bişeydi , sanki böyle eski dükkan kepenkleri gibi. Ben onun içine girip oynardım falan. O demir 3 kez benim üzerime düştü. Hepsini de çok iyi hatırlıyorum. Ama tek hatırladığım sahne , o demirin altında kendimi yırtarken ellerimi ufka doğru uzatıp "Yardım ediiiiiiiiiinnn!!!!" diye bağırmam. İkinci düşüşünde kuzenim karşımda durup mal mal beni izlemişti. Çok sinirlenmiştim , o sinirle daha bi yırtmıştım kendimi. Üçüncü düşüşünde ise hastanelik olmuştum. Hatta babam bana Toto almuştı.


Winnie The Pooh : Ben küçükken Winnie The Pooh'u çok severdim. Öyle severdim ki bunu bilmeyen yoktu hani. Nerde Winnie'li bi şey görsem 200 metre uzaktan fark ederdim. Yaklaşık 2 sene öncesine kadar da nevresim takımım , perdem , saatim vs. hâlâ Winnie'liydi. Odamda bi köşede hala duruyor onla olan anılarım. Bi keresinde babamla iddiaya girmiştik ve kazanmıştım. Ödül olarak bana koccaamaaan bi Winnie almıştım. Ne salaktım. Onu giydirirdim bile. Hatta sabah 07.00'da atv'de çizgi filmi başladığında mal gibi karşısında Winnie'li bardaklarımı sallardım. (neyse her insan çocukken salaktır.)


Atlı Karınca Sevdası : Dizilerde falan görürdüm böyle atlı karıncaları. Çok hoşuma giderdi ama o zamanlar buralara gelmemişti daha. Yaklaşık 8 sene önce falan bindim. Tahmin ettiğim gibi eğlenceli çıkmayınca oturdum ağladım.


Çılgın Bediş : Hatırladığım kadarıyla hayatımın ilk dizisi.


Ruhsar : Zamanında her bölümünü en az 6 kere izlediğim ve repliklerini ezberlediğim dizi. (Bak Ruşen amcanın oğlu Sedat'a ...)


Tavuklar Firarda : İlk gitmek istediğim sinema filmi.


Ebru Gündeş : Televizyona çıkınca "İşte benim aşkımmmmmm!!!!111birbirbir Böhöööö." diye ağladığım ve o zamanlar şarkılarının neredeyse tamamını ezbere bildiğim sanatçı.(bazıları hala aklımda ama çaktırmıyorum.)


Üst Komşu Sebahat : Teyzem beni çok severdi. Hep ananeme kaçırırdı. Ben de evimden başka yerde yatamazdım. Gece basardım yaygarayı. Ya babam gelip beni alırdı , ya da teyzem her istediğimi yapardı. Bi keresinde cıvıtmıştım ve teyzem , evin her köşesinde en az 8 kez ayağında sallamıştı beni. En sonunda dayanamayıp üst komşularını çağırmıştı ve kadın bana öyle bi bakmıştı ki şimdi kadını görsem tanımamazlıktan geliyorum. O zamandan beri de ismi Seb...'le başlayan kişilere hep bi önyargılı olurum.


Beğendik : O zamanlar en çok sevdiğim alışveriş merkezi. Ananem her maaşında beni oraya yemeğe götürürdü ve o gün onlarda kalırdım. Yemeğe gittiğim gün benden mutlusu olamazdı.


Falım Sakızcılık : Annemin büyük kuzeni Falım Sakızcılık'ın bölge müdürüydü ve dayımı da yanında işe almıştı. Dayım arabayla heryeri gezip , marketlere sakız dağıtıyordu. Genel olarak yanında ben de gidiyordum. Güyaa yardım ediyordum ama aslında bana eğlence oluyordu. Dayımın her zaman fazladan 1 güneş gözlüğü olurdu yanında ve birini bana verirdi. O zamanlar benden havası yoktu. Hele ki köylere gittiğimiz de. Sanarsın ki köye Bradd Pitt gelmiş. Öyle bi hava yaratırdım kendime.


Basketbol Kursu : Sanırım her erkek çocuğun hayatında bu kurs olmuştur. Annem beni yazdırdığı zaman çok heycanlanmıştım. "Ohhaaa! Benim de boyum uupppuuuzzuuun olucak. Oliiiy!" diye sevinmiştim. Halbuki gittiğimde sadece top yürütmeyi öğrettiler. Yürütmek derken çalmak değil hani , topla yürümeyi.


Burger King : Annem her götürdüğünde Kids Menülerden yerdim. Ve o akıl almaz taçları takmadan , şimdi bir bacağımın bile sığmicağı masalarda oturmadan asla yemezdim.


Ana Okulu : İlk okul günüme beni teyzem götürmüştü. Bana söz vermişti tüm gün yanında olucam diye. Ben orda insanların mal mal dönmedolap oynamasını izlemeye dalmışken arkama baktığımda teyzem yoktu. Yaygarayı basa basa koridora çıktım ve teyzem ordaydı. Yere hemen bi kalem atıp "Kalemim düştü. Onu almaya geldim." numarasını uydurdu ve bende buna kandım.

İyi ki de pek bişi olmamış çocukluğumda. Olsa daha ne kadar yazardım kim bilir?..



Sen de mimlendin olm :

Neyin Peşindesin

13 Ağustos 2010 Cuma

Bi Ekmek Parası Ablacım


Geçenlerde annemle birlikte sevgili ananemi ziyarete gidiyorduk. Muhabbet falan derken annem , 5 metre ötede ki dilenciyi gördü ve bana "Bak bak bu kadını torunları dilendiriyor , sonra da parasını alıp uyuşturucu alıyorlar." dedi. Ben ise "Sen nerden biliyorsun anne yaağğ ? Yine mi saçmalıyorsun yoksa haa???!!" dedim. Böyle saçma saçma konuşurken bi baktık kadının yanındayız. Her zaman ki dilenci klasiğiyle karşımızda "Ablacım bi ekmek parası lütfen. Allah tuttuğunu altın etsin. Allah ne muradın varsa versin abllaaaa. Abla torunlar aç abla. Allah rızası için..." diye devam ederken solundan ben , sağından annem kaçtık. Annem yüzünde pis pis gülümseme ifadesiyle yürümeye devam ediyordu ki ben anneme "Anne keşke 'Gel sana ekmek alayım teyze.' deseydin." dedim. Güldü.

Sevgili ananeme vardık. Hastamsı bi görünüşü vardı(artık o neyse.). Ananemin evi çok sıcak. Sanırım her yaşlıda olduğu gibi benim ananemde de "Klima sevmem. Vallahi her tarafım tutuluyor. Hasta oluyorum inanır mısın?" inancı var. Bu yüzden evde 15 dakikadan fazla duran insan yavaş yavaş buharlaşmaya başlıyor. Tabii ananem hariç. Hal böyle olunca da o evden bir an önce çıkmak için hem annem , hem ben dört bi yandan koşturuyorduk. Sevgili ananem işlerini bitirdi , onu da aldık bizim evin yolunu tuttuk.

Güle oynaya , şen şakrak bi şekilde(!) , bi elimizde patates , diğer elimizde patlican torbalarıyla(Klasik anane seronomisi : "Evde bozulucak şimdi. Ben zaten yalnız yaşıyorum. Size götürelim , çocuklar yer.") evimize gidiyorduk ki sevgili annem dilenci kadını yine 5-6 metre öteden gördü. Ben , "Annem yine hiç takmicak , basıp kaçıcak. Heyecana gerek yok. Sakin." diye düşünürken kadının yanına vardık. Kadın her zaman ki replikleri tekrarlamaya başladı ki annem yarısında kesti ve "Teyzecim gel sana ekmek alayım ben. Gel şu marketten alalım. Başka birşey de ister misin?" dedi. Tabii ben o aralar şoktayım ve kıskıs gülüyorum çaktırmadan. Sonra kadın anneme "Ablacım allah rızası için ekmek parası ver." demeye devam etti. Annem "Teyzecim(teyzecim diyor , çünkü kadın bırak annemi , ananemden bile en az 15 yaş büyüktü.) , gel ekmeği alalım şurdan." diyordu ki kadın da ki ifade aynen şöyle oldu "Püüüüüühhhhh(tükürme efekti)."

Biz neye uğradığımızı şaşıraraktan o güzel evimizin yolunu , başka dilencilerle karşılaşmamak dileği içerisinde tuttuk...

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Ünlüyüz Biz. Sıçtığımızı Bile Bileceksiniz Lan!


Ünlüleri kim Twitter'a yönlendirdiyse , dilerim en kısa sürede internet kablolaları bi daha hiç açılmicak derecede düğümlensin. TTnet bile çözemesin ki ömür boyu öyle kalsın işallah.

Bu ünlüler bir an önce terk etsinler şu Twitter'ı. Valla ya. Bi de ne amaçla orda bulunduklarını bile bilmiyolar. İnsanın üzüldüğü taraf o yani. Saçma saçma şeyler yazıp insanların kafasını ütülemek mi amaçları yoksa , "Aaa. Şu şöyle yazmış. Ohaaa!!" diye insanların kendilerinden bahsetmelerini istemeleri mi?

Geçen Murat Boz'un bi Tweet'ini gördüm aynen şöyle yazıyordu : duşŞŞşş :p . OLM! MİLLET SENİN DUŞTA OLDUĞUNU BİLSE NE YAZAR , BİLMESE GÖNÜL YAZAR HANİ. İnsanlar da mal. Sanırım aralarında dedikodu yapıcak bişey kalmadı ki "Ohaaa. Murat Boz duşşŞŞşş yazmış ay çok sexyyyy!!!!!" falan yapıyorlar. Yani gördüm bunları. Sonra intihar etme fikrimi bir kez daha gözden geçirdim.

Sadece Murat Boz'la da bitmiyo. Bunun Gülben Ergen'i var , Ayşe Özyılmazel'i var , Hande Yener'i var , Demet Akalın'ı var , Yonca Evcimik'i var , en önemlisi de ECE ERKEN'i var. Yonca sanırım Twitter hayatına o kadar bağlanmış ki uğruna şarkı bile yazmış. Aşık olduğun herif misali. En önemlisi ECE ERKEN çünküüüü biz bunla mahkemelik oluyorduk az daha. Şimdi benim ilk Twitter hayatım @nihalziyagill olarak başladı.

Ben bu ECE ERKEN'den çok gıcık kaparım. Şımarık mı şımarık , salak mı salak , beyinsiz mi beyinsiz , kaşar mı kaşar bi karı. Ben "Nası olsa feyk hesap ulan. Saydır babam saydır istediğine." diye buna "Malsın biliyosun dimi?!" dedim. Tabii bunu yazarken "Üff ünlü değil mi? Okur , takmaz , cevaplamaz." diye düşünmüştüm. Hala içimden "Üff takmaz bu. Çünkü zaten mal karı..." diye geçirirken bi baktım cevap yazmış. cevap aynen şu : "Bebeğim haddini fazla aştın. İP'ni buldurucam. Seninle mahkemede görüşelim.". Tabii bende bi şok etkisi oldu. Sonra hemen patlattım cevabı "Bebeğim neden sinirleniyosun ki? Gel yalıya cemile kahvelerimizi pişirsin , karşılıklı konuşalım." dedim(her riski göze almak lazım) ama yemedi sanırım ki cevap gelmedi. Bende hafif tırsmakla beraber block'u bastım buna.

Gülben Ergen bence şu 'Çocuklar Gülsün Diye' kampanyası için Twitter'da. Ya da saçma saçma gideceği programları , konserleri falan filan yayın etmek için. Ayriyetten 'Çocuklar Gülsün Diye' kampanyasına hiç mi hiç inanmıyorum. Bence karı paranın çoğunu çocuklarına harcıyor. Eğer bir gün biri bu durumu anlayıp , bu karıyı mahkemeye verirse eğer savunması aynen şöyle olur "İhihihiih. Hakim bey , ben yalan söylemedim ki? Neden beni suçluyorsunuz anlamış değilim. Yani ben o paraları çocuklarıma harcadım. E kolay değil 3 çocuk annesi olmak. Konserlerden daha çok kâr yaptığım zaman ödicektim. İnanın bana.". Böyle de yırtar heralde. Ya da duruşmadan önce hakime rüşvet müşvet verir.

Bir kaç ünlü Tweet'ini sizinle paylaşmak istedim :
@AkalinDemet : hadi ben kaçar.. yarın tatilime kalabalık bir arkadaş grubyla gider gelirim...aaaa penaltı buarada att millitakımmım
@BozzMurat : güzel bir gün :))) Günaydın.
@handeyenerr : hellooooo )))
@GeErgen : Sampuanlari birbirine karistirip kokularini test edip kivamlarina bakip aziciksuyla seyreltiyorum,bununiye yaptigimi bilmiyorum rahatliyorum
@YoncaEvcimik : Bitez koyunde "Mezeci" 9 kucuk gozu olan tabaklarda sahane mezeler :))) ugramadan gitmeyin derim.:)
@ayseozyilmazel : Korkarim bu sicaklardan banko beynim sulandi. Su dakikalar icinde evlilige sempati duyuyorum. Du bi soguk dus alayim.
@EceErkenn : Inanin bu hafta cok yogunum,toplantilar, yeni yayin donemi toplantilarim tam gaz..Eylulde gorusmek uzere ..uzun bir sure yokum,sizi sevyrm:)


İlerde böyle tweetler yazmaktan korkuyorum. Şimdi ise bu korkularımı bi kenara bırakıp sevap işlemeye gidiyorum. Malum 25 saat sonra kıyamet kopucakmış. Eğer bi daha görüşemezsek herkesin cennete gitmesini diliyorum Tanrı'dan...

10 Ağustos 2010 Salı

Çift Kişilik Embesil Takımı vol.2


Scizhy ve ben yine onların yazlığındayız. Ama bu sefer daha küçüğüz. Şöyle bi 7-8 yaşlarında. Ama hala Magnum yiyoruz.

Şimdi apartmanın altındaki marketin daha doğrusu market mi ev mi , ne olduğu belli olmayan yerin bi sahibi var. Çirkin ama sevimli olanlarda. Cinsini tam hatırlamıyorum. İsmi Bugi. Biz Scizhy'le bunu çok severdik. Her gün mutlaka hayvanı yürüyüşe çıkarırdık. Hem de öğlen sıcağında. Bi de öğlen sıcağında çıkardığımız yetmezmiş gibi kumsalda yürütürdük. Hayvancağızın yol boyunca dilinin içeri girdiğini hiç hatırlamıyorum. Hayvana eziyet ettiğimizi 2 sene önce anladık.

Yazlık ev olduğundan dolayı evde televizyon , bilgisayar vs. gibi aletler yok. Çok sıkıcı o yüzden. Biz de Scizhy'le sürekli 'Napalım?' diye düşünüyoduk. Aldık Bugi'yi gezdirdik. Hem de girdiğimiz yerlere 3-5 kez daha girerek. Sonra döndük eve. Tabii eve döner dönmez "Napalım yaağğğ???!!" diye başladık yine. Bu sefer tek başımıza , gelene geçene sessizce küfür savuraraktan yürümeye başladık. Tabii küfür dediğimiz o yaşlarda "Bak şuna bak oyuncağı çok bok olmuş." "Şunun kum takımı aynı kaka gibi. Rengide hafif sidik rengine benziyo." tarzından oluyordu. Aynı yerleri bi 3-5 kez daha gezdikten sonra geldik o marketmi ev mi belli olmayan yerden Magnum'umuzu aldık. Onu aşşağıda bi yerlerde yedikten sonra geçtik apartmana.

Scizhy apartmana çıkarken eline bir avuç taş aldı. Apartmanın altı da küçük çakıl taşlarıyla doluydu. Ben de "Bunun bi bildiği vardır. Sanırım o taşları alıp aşşağı atıcaz. Eğlenicez öyle." falan diyerekten aldım. Bu arada kaldığımız yerde apartmanlar çok dip dibe. Hani bizim apartmanla karşı apartman arası en fazla 7 metreydi. Tam bizim katın boşluğun baktığı dairede de çok tatlı bi bebek vardı. Çocuğu sürekli tek başına arka odaya koyarlardı. Biz de çocuğu ne zaman görsek şebeklik yapıp eğlendirirdik. O gün çocuk uyuyordu. Scizhy taşları onların dairesine doğru atmaya başladı. Ben "Napıyor lan bu?! Kafayı yedi heralde." falan diyodum ki bi baktım bende mal mal taşları atıyodum. Bi ara durdum "Lan biz napıyoruz?!" dedim o da "Ya taşlar bi yerlere gelsin de sesten bebek uyansın , biz de şebeklik yapalım. Sıkılmayız." dedi. Evde canımız çok sıkıldığından mantıklı gelmiş ki sanırım ben de atmaya devam ettim. Bi ara yine durup "Lan birileri evdeyse , duyarsa sesleri ebemizi siker. Valla bak. Bence duralım." dedim ama o yine de "Ben onun ebesini sikerim , salla yaağğğ." diye devam etti. Sanırım "Ben onun ebesini sikerim..." lafından güç almış olsam ki hala atmaya devam ediyordum. İçimden "Nutellalı , biri gelirse sıçıcan. Bunu unutma tamam mı? :)" derken bebeğin babası yarı çıplak , üstünde sadece donla "Naaapppıııyyoooossuuuunnnuuuzzzz lllaaaannnn???!!!" diye geldi. İçimden "Aha sikcek ebemizi. Neyse ebemi sikerse iyi. Beni sikmesin lan!!" diye hızlıca düşünüyodum ki Scizhy hızlıca eğildi ve ben sap gibi , bişey yapamadan ayakta kaldım. Herif o sırada bişiler diyodu ama sanırım ben ölmüştüm ki bişi duymuyodum. Beş saniye kadar öyle durduktan sonra "Özür dileriz amcaaea!" diyerek eve kaçtık.

Yaz sıcağından dolayı Scizhy'nin babaannesi ceyran yapsın diye sokak kapısını açık bırakmış. Scizhy'nin annesi "Hoşgeldiniz yavrularııımmmmmm! Yoruldunuuzzz muu??" diye karşılayınca bizi içimden "Aha bi kez daha sıçtık. Öldük ulan!" diye tekrarladım. Sokak kapısı açık olduğundan herif , evdeki taşları bizim daireye doğru atmaya başladı. Biz o sırada kendimizi kanepeye gömmüştük. Scizhy'nin annesi "Herifin ağzına sıçacam!" niyetiyle giderken kendi ağzına sıçılmış bi şekilde döndü ve bizim ebemiz dahil tanıdık , tanımadık ne kadar insan varsa (biz dahil) sikti.

O gün bizim için çok kötüydü. Sanırım ikimizde herşey biran önce olmuş bitmiş sayılsın diye kendimizi o çiçekli kanepelerin , çiçekli ve rahat olamayan yastıklarına gömdük...

8 Ağustos 2010 Pazar

Çift Kişilik Embesil Takımı


Benim bi arkadaşım var. Benim için arkadaş değil de kardeş daha çok. Daha doğrusu öyleydi. Nedeni uzun hikaye. Bizim bunla küçüklükten beri yapmadığımız bokluk kalmamıştır valla. Onları sizinle de paylaşmayı düşündüm. Bazen komik şeyler , bazense trajikomik.
Şimdi biz bunlan küçüğüz. Şöyle bi 10-11 yaşlarımızdayız. Birimiz ne yapsa diğerimiz de onu yapıyor. Herkesin o yaşlarda bi özentilik dönemi olmuştur sanırım. Ha bi de o zaman bize 5 lira verildiğinde kendimizi zengin zannederdik. Magnum alırken normalde hep düşünürdük ama elimizde 5 lira oldumu hiç tereddütsüz koşa koşa gidip alırdık. İkinciyi isterdik ama paramız bitecek de , eski normal halimize dönücez diye korkardık. Şimdi 5 lira verdiler mi küfür ediyoruz resmen. Böyle bi şizofrendik.
Neyse. Bunlar Ankara'da oturuyolar. Biz Mersin. Tabii ailelerimiz falan da arkadaş. Biz birlikte büyümüşüz bunla. Bunun babaannesi gil Mersin'de. Ya böyle 'bu' demek olmuyo. Biz 'bu'na en iyizi 'ScizhyBoddah' diyelim. Kısaca 'Scizhy' olsun. 'Scizhy' diyorum, çünkü nedeni bilinmez kendisine böyle diyor.
Yine bir yaz bunlar geldiler. Bahsettiğim zamanlar hani , 9-10 yaşlarımız da. Scihzy'nin halasının Mersin'de bi tatil beldesinde yazlığı var. Tabi bunlar Ankara'da olduğundan , deniz yüzü göremeyen insanlar. Bunlar geldiler oraya gittiler. Scihzy'ciğim orda sıkılmış tek başına. Beni çağırdı. Scihzy'nin babaannesi biraz kıldır , kimse anlaşamaz kadınla. Bu yüzden pek gitmek istemedim. Ama o sırada Scizhy'nin diğer halası Mersin'e inmişti , oraya gitcekti. Bende kendilerini çok severdim(severDİM , çünkü kendileri yaklaşık 4 ay önce vefaat etti. Her neyse yazıyı trajediye çevirmenin bi anlamı yok.) , kırmak istemedim onu. Tabii Scizhy'nin ısrarlarının da gitmemde etkisi çok büyük. Neyse. Gittim onla.
Biz bunla bayağı eğleniyoruz falan. Güzeldi hani. Bana da sanırım 10 lira harçlık verilmişti. Bırak kendimi zengin hissetmeyi , Sakıp Sabancı'dan bi farkım olmadığını düşünmeye başlamıştım. İlk gün bissürü magnum yedik , 2 tanesi benim harçlığımdan , diğerleri veresiye. Sonra benim pek bi sevdiğim halası erkek arkadaşıyla buluşacağını söyliyemediğinden annesine , bizi dışarı çıkaracağını bahane ederekten çıktı. Şimdi yazlık belde olduğu için ev , kumsala yakın. Akşam bi de. Şezlonglar toplanmış falan. İnsanın oraya oturup "Yüksek yüksek tepelere şezlong yapmasınlar." diye çığırası geliyor.
Bizi çıkardılar bunlar. Biz de akıllıyız tabii. Eğer bize bira almazsanız söyleriz sizi dedik. 1 tane aldılar , onu da paylaştık. Bu bizi kesmedi. O zamanlar yeni çıkan "slash"ı pek severdik biz. Scizhy'nin annesi de bi onu içmemize izin verirdi. Gittik annesine(onu da pek severim) "Biz slash alcaz.Para at bize." dedik taa aşşadan. Neyse ki attı. Tabii ben de zenginliğim bitmesin diye benim paramdan alınmasını teklif etmiyorum.
Aldık parayı. Gittik büfeye. Aldık birayı bide 2 plastik bardağı. Fondipledik. Kuscak gibi olduk. Sonra kendimizi sarhoş zannettik , hiç bitmicek zannettiğimiz kontürlerimizle o zamanlarda sevgilimiz zannettiğimiz oyun arkadaşlarımızı aradık. Onlar da "Aaa. Ulan bunlar sarhoş olmuş. Çakkisel. Bunlar çok büyük lan!" edasıyla bizle konuştular. Telefonları çok uzatmadık. Sahilde ayakkabılarımızı çıkarıp , doğru düzgün yürüyemiyomuşuz gibi davranaraktan yürümeye başladık. Ha şunu söylemeyi unuttum. Birayı alırken büfenin sahibi resmen bize kıçıynan güldü. Sırf kendini eğlendirmek için verdi o biraları. Çünkü biralarımız daha doğrusu biramız bittikten sonra , sarhoş gibi davranıp , annemize yakalanmamak için de oraya geri dönüp naneli sakız alıcağımızı biliyordu. Öyle de oldu zaten.
Sonrasın da gittik eve. Tabii gitmeden halası ve erkek arkadaşıyla ortak noktada buluştuk. Bunlar bizim bi bira daha içtiğimizi anladılar ama bişi diyemediler. Çünkü elimizde koz vardı. Yaşasın kötülük diyerekten evin o loş ışıklı yolunu tuttuk.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Sorunlu Bi Babam Var! EVET.


Söylediğim gibi babam tam bir sorunlu. Yemin ediyorum yakında kendi ellerimle psikoloğa götürüp “Doktor bey/hanım. Nesi var? İyileşecek mi?” dicem. Ciddiyim. Merak ediyorum herkesin başında böyle bi baba var mı diye?
Neyse. Babam için neden böyle düşündüğüme gelelim. Adama göre gece 23.00’den sonra yatan biri normal değildir. Mutlaka bi sorunu vardır. Lan ben zaten ne yapmaya başlıyorsam 23.00’dan sonra başlıyorum. Ne normalliğinden bahsediyosun? Zaten senin yüzünden gittikçe boka dönüşen bi hayatım var. Bi de gelip bana bunları mı diyosun? Nesin sen be adam?! NE?!
Babam için her şey sadece bunlarla bitmiyor. Daha çok saçma olan şey var onun için. Mesela internet. Ona göre internet sadece ‘Facebook’tan ibaret.(her ne kadar kullanmasa da) İnternete giren insanların sadece Facebook’a girdiğini düşünüyor. Gece dışarı çıkmak saçmalık. Bi insan ona göre gece dışarı çıkamaz. Çıkıyosa da ancak karşı markete , onun istediklerini almaya gidebilir. “Dışarı çıkmayıp ne yapar lan?” diye soracak olursanız eğer ; ona göre babasının karşısında oturup , babasının açtığı kanalları çıt çıkarmadan izleyip , babasının biten çayını tazeleyip , emirlerini yerine getirmelidir. Babama göre bi insan arkadaşında da kalamaz. Ne gerek varmış. Birinin evinde yatmak kadar kötü bişi yokmuş. Yahu adam sen bizim yerimize nasıl karar verebiliyosun ?! Nasıl bi saçmalıktır bu?! Her insan senin gibi olmak zorunda mı?! Bunları diyorum ama boşa diyorum. Biliyorum. Adam ablasında bile kalamayan bi adam. Düşünün. Kendi kalmadığı gibi kimseyide kaldırtmayan adam. Ki bunlar sadece bir kaçı.
Geçen gün annemle tartışıyolar. Bunun tepesi atmış sanırım. Ne yapcağını şaşırmış olsa gerek ki gitmiş internetin kablosunu sökmüş. Lan baktım internet koptu. TTnet’e bi küfürler saydım , bi küfürler saydım haddi hesabı yok hani. Bekliyorum bekliyorum gelmiyo. En son 4. dakikada gittim , internetin kablosuna baktım. Lan sikip atmışlar kabloyu? “Noluyo lan?!” dedim. Babama sordum. Ben kopardım dedi. Bu sefer buna laflar saymaya başladım. Yemin ediyorum sorunlu adam.
Şimdi de takmış bilgisayarı satıcam diye. Aptal yemin ediyorum aptal. Dedim satarsan yenisini alırım valla. Sen bilirsin dedi. Ya Tanrı eğer gerçekten beyinleri dağıttıysa benim babam o sırada nerdeydi çok merak ediyorum. Öyle böyle değil. Sosisli kuyruğunda mıydı desem olmaz. Fast Food sevmez. Şemsiyesini mi açmıştı desem olmaz. Ona göre şemsiye gereksiz bi araç. Yani neden merak ettiğimi siz anlayın.
Herneyse. Eğer neden bunları yazdığımı sorucak olursanız , az önce babam yine gelip “Kalk artık şu bilgisayarın başından!” dedi ve yine benim sinirlerimi tepeme çıkardı. Bana hep diyo “Bi gün baba olunca beni anlarsın.” diye. Valla artık anlıyacağım varsa da anlamam.

'İlk Yazı' Heycanıma Verin Dostlar. Ama Şimdiden Söyliyim Şeyi Büyük Değil.


Daha ne kadar saçma bi başlık bulunur bilmiyorum. Benden bu kadarı geldi. Ama hani 'İlk Yazı' heycanıma verin dostlar. Sanırım en zoru da 'İlk Yazı'. Neyse , acımıyo allahtan.

Burada bulunma amacımın ne olduğunu bilmiyorum henüz. Ama şunu biliyorum , evlenmek için burda değilim.

İlk yazımda size biraz kendimden ve neler yazmayı planladıklarımından bahesedeyim o zaman biraz. Şimcük ben söyliyim baştan , ben 'de'leri 'da'ları ayrı yazmayı unutabiliyorum. Sonrasında bana "Vay efendim niye orda ki 'de'yi niye ayrı yazmadın!" falan filan demeyin. Ne demiş ünlü düşünür Gencebay "Hatasız kul olmaz. Hatamla sev beni." Bir de noktalama işaretlerini bazen koymayı unutup , bazen de yanlış koya bilirim. Şimdiden söyliyim. İlerde kızmayın hani. Sonrasında , dengisizim ben. Evet. Bazen tepem feci atabiliyo. Nedendir kimse bilmez. Bazen bildiğin 'Bakırköy'den kaçmış delilerden farkım olmuyo. Özellikle bişey çok komiğime gittiyse gülerken tam bir insan dışı yaratık oluyorum. Nası bi kişiliğim var ben bile çözebilmiş değilim açıkçası. Domo Kun'u ve Nutella'yı çok severim. Öyle böyle değil hani. Ha bi de İce Tea tabii. Neyse. Sanırım biraz özele girdim. 'Sadece arkadaşız.'

Size burda ne yazcağıma gelinceyse. Uzun şeyler yazabileceğimi pek zannetmiyorum ama tabii zaman gösterir. Bazen günlük şeklinde , bazen kısa hikayeler , bazense başımdan geçen garip olayları yazıcam. Daha doğrusu yazmayı planlıyorum. Umarım herkes yazdıklarımdan memnun kalır. 'İlk Yazım' biraz kısa oldu sanırım. Neyse zamanla uzar.(O ne demek lan? Nası bi cümle öyle? Kendine gel nutellaliekmek!) Gerçi başta belirtmiştim 'uzun şeyler yazabileceğimi pek zannetmiyorum' diye.
Herneyse. Yeni yazılarda görüşmek üzere. Öptüm. Bye.

Bunlara da Bakmak İsterseniz :

Related Posts with Thumbnails